Son 9 aydır dünyada salgına neden olan COVID-19 hastalığı gripten daha ağır seyreden viral pnömoni, ağır solunum yetmezliği, kalp damar ve nörolojik sorunlar ile viral sepsis ve çoklu organ yetmezliğine neden olabilen ciddi bir hastalıktır ve maalesef kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Hastalığın %10-20 oranında ağır seyretmesi ve bazı hastaların yoğun bakım ihtiyacı göstermesi yoğun bakım branşının önemini ortaya koymuştur.
Normalleşme süreci ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son günlerde COVID-19 vaka sayılarında artış görmekteyiz. Bu sayılar özellikle bazı illerimizde ciddi boyutlara ulaşmıştır. Günlük pratikte yoğun bakım yatağı bulmak çok güçleşmiştir. Türkiye’de her ne kadar yoğun bakım yatak sayısı yeterli gibi görünse de, yoğun bakım yataklarının önemli bir kısmı özel hastanelerde bulunmaktadır ve yoğun bakım yataklarının %30’u yoğun bakım ihtiyacı olmayan bakım hastaları için kullanılmaktadır. Özellikle üniversite hastanelerinde 3-5 hastaya 1 hemşire düşmekte, yoğun bakım uzmanı ve diğer personel sayısında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Birçok hastanede yoğun bakım üniteleri hala arena şeklinde olup, altyapı bulaşıcı hastalıkların takibi için uygun değildir. Bu nedenle personelin tulum gibi kişisel koruyucu ekipmanlarla uzun süre çalışması çok zor olmaktadır. Zaten sayıca yetersiz olan personelin, hastalanma ve maalesef kayıpları arttıkça çok daha ciddi sorunların gelişmesi kaçınılmazdır. Ayrıca artan sayıda istifalar yaşanmakta, verimsiz ve mutsuz bir çalışma ortamı bulunmaktadır.
Bu Kış Daha Ağır Bedeller Ödemeyelim!
Kısıtlama uygulamalarının gevşetilmesi ile birlikte toplumda bir rahatlamanın olacağı öngörülmekteydi. Fakat henüz ilk dalgayı atlatamamış iken kış arifesinde olduğumuz şu günlerde yeniden yükselme süreci bizleri tedirgin etmektedir. COVID-19 pandemisi kontrol altına alınamadığı ve kısıtlamalar sağlanmadığı müddetçe vaka sayılarının daha ciddi oranlara ulaşması kaçınılmazdır. Bu tabloya mevsimsel grip ve diğer virüslerin yarattığı enfeksiyonların ekleneceği düşünülürse sağlık hizmetlerinin yetersizliği daha da belirgin hale gelecektir. Bugüne dek yoğun bakım yatak sıkıntısı yaşamamamız bundan sonra yaşamayacağımız anlamına gelmemelidir; Şu anda dahi bazı illerde yoğun bakım yatakları ve insan kaynağında yaşanan sıkıntılar, kışın gelmesi ile birlikte plansızlık nedeniyle bizleri daha güç duruma düşürebilir!
Bu nedenle, illerde hastaneler arası hasta yükü dağılımı planlaması ve her bir hastanede de doğru planlamaların yapılması sağlanmalıdır. İl ve ilçe sağlık müdürlüklerinde, il ve ilçe pandemi kurullarında yoğun bakım yataklarının koordinasyonunu sağlayacak şekilde yoğun bakım uzmanları görevlendirilmelidir. Devlet, üniversite ve özel hastaneler yeniden aynı çatı altında toplanarak akılcı koordinasyonlar sağlanmalıdır. Yoğun bakımların ve hastane yataklarının akılcı kullanımı, hastaların ortada kalmaması için yatak doluluk oranları %100 olmayacak şekilde ve mutlaka rezerve yatak bulundurulacak şekilde planlamalar yapılmalıdır. İdeal yatak doluluk oranı %85-90’ı geçmemelidir.
Hasta sayısının kontrolsüz artışı, yukarıda bahsedilen sıkıntıların katlanarak artmasına ve olumsuz sonuçlara neden olabilecektir. Türkiye, bugüne dek nispeten başarılı yönettiği pandemi sürecinde bu kış daha ağır bedeller ödemek durumunda kalabilir!
Kısıtlamalara Geri Dönülmeli!
Vakaların hızla yükseldiği iller başta olmak üzere çalışma ve sosyal hayatta kısıtlamaların yaygın olarak uygulanması ve ciddiyetle denetlenmesi gereklidir. Sokağa çıkma kısıtlamaları gerekli bölgelerde hızla uygulanmalıdır. Özellikle kapalı ortamlar maske yanında mesafe kuralları açısından çok ciddi denetlenmelidir.
Yoğun Bakım Ekibinin Her Üyesi Değerlidir!
Ülkemizde yoğun bakım uzmanı sayısı diğer uzmanlıklarla kıyaslandığında ve yoğun bakım hizmetinin acil ve ertelenemez olup, 7/24 sürekliliği göz önüne alındığında, oldukça azdır. Bir yoğun bakım uzmanının bakabileceği kritik hasta sayısı 7, bir hemşirenin 2, bir fizyoterapistin ise 8’dir. Hizmetin 7/24 sürdüğü düşünülürse ve üniversite ve eğitim-araştırma hastanelerinde hekimlerin eğitici ve öğrenci rollerinin de olduğu düşünülürse çok sayıda sağlık çalışanına ihtiyaç bulunmaktadır. Birçok merkezde yoğun bakım görevi sadece birkaç hekim üzerinden yürütülmekte, pandemi başlangıcından itibaren aynı ekipler kesintisiz çalışmaktadırlar. Bu ekipler yorulmuştur ve diğer ana dallardan sağlık çalışanları ile desteklenmeleri ve COVID ile COVID dışı alanlarda dönüşümlü çalışmaları gerekmektedir. Bu amaçla, yoğun bakım yan dal uzmanlık eğitiminin tanımlanmış olduğu ana dallardan hekimlerin, anabilim dalı ve kliniklerinde yoğun bakım ünitesi bulunan hekimlerin yoğun bakımlarda çalışmak üzere öncelikli olarak görevlendirilmeleri, ancak mutlaka “yoğun bakım uzmanı” gözetiminde çalışmaları uygun olacaktır.
Yoğun bakım uzmanı olmayan hekimlere uzaktan yoğun bakım eğitimi verilmeli, yoğun bakım uzmanı eksiği bulunan hastanelerde teletıp uygulaması gibi teknolojilerin yardımıyla hastaların yoğun bakım uzmanı hekimlere gereği halinde danışılabilmesi sağlanmalıdır.
Benzer şekilde yoğun bakımlarda hemşire, fizyoterapist ve hasta bakıcı sayısı da yetersiz kalmaktadır. Bu durum da halen yoğun bakımlarda çalışmakta olan ekiplerin üzerinde ciddi bir yük yaratmaktadır. Birçok hemşire yoğun bakım eğitim ve tecrübesi olmadan yoğun bakım ünitelerinde görevlendirilmektedir. Yoğun bakımda iyileşmekte olan hastaların ventilatörden daha kısa sürede ayrılabilmeleri; ayağa kalkabilmeleri için ciddi rehabilitasyon ihtiyaçları olduğu bilinmektedir; ancak bu hastalar için yeterli fizyoterapi desteği de maalesef sağlanamamaktadır. Hemşire ve fizyoterapistlere de uzaktan sürekli hizmet içi eğitim sağlanmalı, yoğun bakım bilgileri arttırılmalıdır.
Yoğun Bakım Çalışanları Tükenme Noktasında
Kusursuz hizmet vermeyi hedefleyen yoğun bakım çalışanları özellikle bazı illerde tükenme noktasına gelmek üzeredir. Yoğun bakımda görevli sağlık çalışanlarına, yoğun bakım dışında güvenli yemek ve dinlenme alanları sağlanmalıdır. Uzun ve yorucu nöbetlerin bağışıklık sistemine olumsuz etkileri bilinmektedir. Yeterli dinlenme süreleri sağlanmalıdır. Ayrıca yoğun bakımda sadece hekimlerin değil bu birimde görev yapan tüm hemşire, hasta bakıcı ve temizlik personeli dahil tüm personelin bu imkanlar ve teşviklerden faydalandırılması ve ekonomik olarak da desteklenip yalnız bırakılmadıklarının hissettirilmesi gereklidir. Devlet, üniversite hastanesi ve meslek ayırımı yapılmadan kalıcı ekonomik iyileştirmeler acil olarak gündeme gelmelidir. En kısa zamanda tüm yoğun bakım ünitelerinin negatif basınçlı tek oda sistemine dönüştürülmesi, ekipmanların arttırılması ve iyileştirilmesi, personele birbirlerine bulaşmayı engelleyici yeterli sayıda oda, ofis, dinlenme, yemek alanları ayrılması gerekmektedir.
Yoğun bakım uzmanları Türkiye genelinde aynı acil uzmanları gibi sözleşmeli statüde çalıştırılmalıdırlar, özlük haklarında ciddi iyileştirmeler yapılmalıdır. Aksi takdirde bir üst uzmanlık olan yoğun bakım branşının tercih edilmeyeceği aşikardır.
Yoğun bakım uzmanlık alanında farkındalığının artması için Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi her yıl Mayıs ayının Yoğun Bakım Farkıdalık Ayı olarak kutlanması, Sağlık Bakanlığının desteği çalışanların motivasyonunu arttıracaktır.
Sepsis başta olmak üzere COVID-19 Dışı Kritik Hastalara Dikkat!
Sepsis dünyada yılda 50 milyon insanı etkileyen, ölüm oranı %30-50 arası değişen ve kalp krizi, inme, AIDS ve bazı kanserlerden daha fazla ölüme neden olan bir sendromdur. Tüm ölümlerin beşte biri sepsis nedeniyle meydana gelmektedir. Enfeksiyona karşı vücudun bağışıklık sisteminin verdiği yanıtın kontrolsüz hale gelerek çoklu organ yetmezliklerine neden olması söz konusudur. 2017 yılında Dünya Sağlık Örgütü sepsisi bir toplum sağlığı sorunu olarak kabul etmiştir. 13 Eylül Dünya Sepsis Günü ve Eylül ayı sepsis farkındalık ayı olarak kabul edilmiştir.
COVID-19 hiç şüphesiz önemli bir viral sepsis nedenidir. Ancak halen COVID dışı pek çok kritik hastalıklar da aynı hızda devam etmektedir. Bu hastaların da sağ kalımının artması için uygun planlamalar yapılması şarttır. COVID-19 ve diğer kritik hastaların hastaneler arası ve hastane içinde birimler arası triajı uygun bir şekilde yapılmalıdır.
Uzmanlık Dernekleri Paydaş Kabul Edilmeli!
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı pandeminin başından itibaren oluşturduğu bilim kurulu ile alanında tecrübeli hekimlerin denetimi ve bilgileri doğrultusunda hareket etmeye gayret göstermiştir. Ancak uygun planlamaların yapılmasında uzmanlık derneklerinin görüş ve tavsiyelerinin yeterince dikkate alınmamış olması, verilerin şeffaf bir şekilde paylaşılmamış olması, araştırmaların Sağlık Bakanlığı bürokratları tarafından yürütülmesi, hem sivil toplumun güvenini zedelemiş hem de pandemi kontrolünü zayıflatmıştır. Tıpta uzmanlık derneklerinin görüşlerinin dikkate alınması, önerilerinin karşılık bulması, pandemi ile mücadelede hayati değere sahiptir. Çağımızın bu büyük felaketi ile başa çıkabilmek, toplumun tüm taraflarının dayanışmayla ve ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesiyle mümkündür
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.